BEYAZ BASTON ve Görme Engelliler Haftası
BEYAZ BASTON
Geçtiğimiz hafta görme yeteneği azalmış ya da tamamen kaybolmuş bireylerin adına düzenlenmiş bir haftayı geçirdik. “Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası” toplumsal farkındalık amaçlı olarak her yıl 7-14 Ocak arası düzenleniyor .
Öncelikle neden BEYAZ BASTON…
1921 yılında Londra’da kaza sonucu görme yetisini kaybeden bir fotoğraf sanatçısı, dikkat çekmek için bastonunu beyaza boyayarak dolaşmaya başlar ve çok dikkat çeker. Bunun ardından 1931 yılında “Fransız Körler Örgütü”, görme engellilerin bastonunun beyaza boyanmasına ve beyaz baston adıyla anılmasına karar vermiştir. Bu karar ile toplumda farkındalık yaratmak için her yıl ocak ayının ikinci haftası olan 7-14 Ocak tarihleri “Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası” olarak kabul edilmiştir.
Doğuştan ya da sonradan çeşitli faktörlerle ortaya çıkan bir engel durumunda, çevresel ve toplumsal etkenler daha büyük dezavantaj yaratıyor.
Bireysel olarak bizlere düşen yine empati kurmak. Kısa bir süre gözlerinizi bağlayarak, günlük işlerinizi yapmaya çalışın evinizde ya da biraz daha cesaretiniz varsa dışarı çıkın gözleriniz kapalıyken. Ancak bu sayede anlayabilirsiniz ne ile karşı karşıya olduğunuzu…
Görme engellilerin hayatlarını kolaylaştırmak için bazı düzenlemeler yapılsa da bunların kullanımlarını engellememeliyiz. Örneğin kaldırımlardaki sarı şeritler; bunların üzerine araba park etmeyin; ya da işyerlerinizin önünde ise tezgahlarınız ile kapatmayın. Çok sık rastladığımız örnekler bunlar…
Bir de denetlenmeyen sarı şeritler var mesela, sonu bir ağaç ya da duvarda bitiyor; bunun mantığını hala anlamış değilim ama klasik sorumuz: DENETİMSİZLİK.
Bazı yasal zorunluluklara rağmen, kurumsal ya da özel işletmelerin girişlerinden ulaşım araçlarına, çağrı merkezlerinden ATM’lere kadar uzanan geniş bir yelpazede bu sorunlar hala tamamlanmamış durumda. Görme engelliler için hazırlanmış olan sesli uyarı sistemleri ve Braille alfabesi ile düzenlenmiş metinler pek çok yerde bulunmamakta.
Bu arada görme engelli bireylerin okumalarını sağlayan alfabenin oluşumu hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum. Braille Alfabesi yaklaşık 200 yıldan beri kullanılıyor. Braille sistemi aslında Charles Barbier’nin Napolyon’un isteği üzerine, askerlerin gece karanlığında ışık olmadan anlaşmalarını sağlamak için geliştirdiği bir sistemdir. Ancak sistem çok karışık olduğundan reddedilmiş. 1821 yılında Charles Barbier, Paris Millî Enstitüsü’nün körler bölümünü ziyaret ediyor ve Louis Braille ile tanışıyor. Küçük yaşta görme yeteneğini kaybeden Braille, sistemdeki hataları tespit ederek 6 nokta esasına dayalı olan alfabeyi oluşturuyor. Ve kabartma harflerden oluşan bu alfabe sayesinde günümüzde görme engellilerin okuması mümkün hale geliyor. Bunun yanında kabartma yazıcılar, ekran okuma sistemleri, kameralı kitap okuma sistemleri gibi uygulamalar teknolojinin gelişmesiyle artık bir çok alanda kullanılmaya başlamıştır.
Bir çok gelişmiş ülkede var olan Engelsiz Kütüphaneler, görme engelli bireylerin ziyaret etmelerinin dışında iş imkanları da sağlamış. 1887 yılında Hollanda’da kurulmuş, ilk görme engelli kütüphanesi. Günümüzde de birkaç üniversite bünyesinde var ama çok az sayıda.
Görsel sanatlar görme engelli bireylerin hayatında büyük değişime sebep oluyor, EŞREF ARMAĞAN, dünyaca ünlü, görme engelli ressamımız. Hiç eğitim görmeden azimle yazmayı ve resim yapmayı öğrenmiş. Dokunarak hissettiği çalışmalarında Demirel ve Clinton’ın resimlerini yaparak dünyaya açılmış. Harvard Üniversitesinin kendisi ile yaptığı nörolojik çalışmalar sonucu, beyninin normal görüş kısmında oluşan hareketlenmenin, Armağan’da dokunarak oluştuğu gözlemlenmiş. Discovery Channel’ın bir belgeseli için, Floransa’da bir vaftizhanenin maketine dokunarak üç boyutlu resmini çizerek büyük bir başarı elde etmiş ve göremeyen bir çok insana örnek olmuş.
Bazı görsel sanatlar öğretmenlerinin belediye ya da dernek gibi kurumların destekleri ile açtıkları kurslar, görme engellilerin resim ve heykel gibi alanlarda kendilerini ifade etmelerine yardımcı oluyor..
Duyduğum başka bir örnekte, üç boyutlu bir ultrason sayesinde görme engelli bir annenin çocuğunun ilk fotoğrafını hissetmesi. Bu tarz çalışmaların arttırılması umuyorum.
Engelli bireylerin hayatında büyük rol oynayan spor..
Spor yapmak, toplumla kaynaşmak ve kendini geliştirmek adına çok önemli bir faktör. Görme engelliler de belirli eğitimleri aldıktan sonra, sporda bir çok alanda kendini ispatlıyor. Ancak bunların içinde bir tanesi var ki, sadece görme engellilerin sporu halini almış. Adı “GOALBALL” İkinci Dünya Savaşı sonrası görme yetisini kaybeden gazilerin rehabilitasyonu için bulunmuş. 1976’dan itibaren dünyaya yayılan Goalball, sesinin duyulması gerektiğinden yerden giden zilli bir top ile oynanıyor. Ülkemizde de oynanan bu oyunda Goalball Kadın Milli Takımımız dünyada bir çok başarı elde etmiştir. Merak edenler için bu konudaki videoları seyretmelerini öneririm.
Gördüğünüz gibi, fiziksel engellerimize rağmen pek çok konuda başarı gösterebiliyoruz, yeter ki siz engel olmayın…